Acılar Asla Eskimiyor Annem
1 sayfadaki 1 sayfası
Acılar Asla Eskimiyor Annem
Yazabildiklerim;
yazamadıklarım ve yazamayacaklarımın yanında o kadar az ki... Cüce
gibi görünüyor dev acımın yanındaki kelimeler...Ne
anlatsam, ne söylesem boş... Güneşlerin doğduğu evrende
seninle kavuşmaya dair umutlarım gri lekelerle dolu, loş... Rahat uyu
canözüm annem, hayat katanım, ömrünü
adayanım...Elle tutulur, gözle görülür olmasa da;
kızının yüreğinde capcanlı yaşıyorsun hala...Anılarınla, YASAK
KELİMEığınla sonsuza dek olacaksın yanımda... Canım
annem...Ortaçağın tam göbeğindeki bir kadının puslu bir
geceden, lüle lüle perukaları, ihtişamlı kıyafetleriyle , ne
olduğu hakkında hiçbir fikri olmadığı uzay gemisinin
içine düşüvermesi gibi yaşıyorum senden sonraki
hayatımı...Yanlış yerdeyim, yanlış zamandayım... Yabancıyım bu
karmaşaya.Tanıdık
alışıldık bir çift gözle buluşmak istiyor
gözlerim...Hani yeşilin en güzelini çalan
doğadan...Hani gülünce yaprak yaprak
ağlayınca yağmur olan... Hani güzel yüzünü
taçlandıran...Tüm bakışlar yabancı, tüm bakışlar
soğuk...Sıcaklığına muhtacım annem...Buzdan duvarlar var aramda
güzel olan her şeyin kattığı anlamlarla... Yaşam
saatim tam iki yıl önce tuhaf bir şekilde durdu...Hareket eden
akrep peşindeki yelkovan tıkır tıkır işliyor işlemesine ama ben takılı
kaldım Nisanın Yirmibeşinde...Bir hastane odasında yitirdim zaman adına
bildiğim ne varsa. Kaçınılmaz olduğunu bildiğim ama hep
yadsıdığım bir yolculuğa uğurladım seni...Hem en kısa hem en uzun
vedamın adresi oldu acılara alışkın bir hastane odası. Kimbilir
kaç kez son perde indi sahneye o dört duvarda. Kimbilir
kaç film şeridi son kez serildi gözlerin önüne
son gösterinin hüzünlü edasıyla.Oysa sana anlatacak
ne çok şeyim vardı... Küçücük bir kız
çocuğuyum ben kaç yaşına gelirsem geleyim. Kızlar sadece
annelerinin gözünde büyümez... Bir saniyede yaşlı
bir kadın oldum ben. Yıllardır dillendirmekte güçlük
çekiyordun belki içindekileri ama dinliyordun annem dinliyordun beni. Onunla yetinmeyi öğrenmişken ben, sağır-dilsiz bırakıp gittin beni... Binbir
başlı ölüm canavarı dört bir koldan kuşattı beni.
Kulağıma çalınan her ölümde yeni baştan geri
dönüyorum o lanetli bahar gününe...Sen
çiçeklere yakışırdın güzel annem
bahçendeki çiçekler kadar yakışırdın doğaya...
Toprak çiçeğin yuvasıdır bilirim ama, seni
üşütür diye korktum yağmurlu ilkyazda...Ateş
gerçekten düştüğü yeri yakarmış annem. Kavruldum dağlandım, eridim yokluğunun yangınında... Acılar
da eskir diyordu insanlar bana...Küllenir yangın yerleri
zamanla.Kendini yenileyen, yenilendikçe büyüyen bir
acı yuvalandı bağrımda. Kimi zaman kabusların kara boşluğunda kimi
zamansa mutlulukların en zirvesinde hiç umulmadık bir anda
“ben burdayım” diyor annesizliğim
bana...Ölümün kıyısında oturuyorum bazen. Ayaklarımı
sallandırıyorum yokluğa. Gerçeği boğmak istiyorum kül rengi
sularda hayallerim doğsun istiyorum yeniden dünyama. Hani senin gül yanaklarından öptüğüm
gıdıklarken senden fazla güldüğüm bedenini yeniden
katsın dünyama. Gerçek gülüşler bir daha uğramadı
bana. Her kahkahamın bir köşesinde gözyaşım vardı. Benden
başka hiç ama hiç kimse bunu anlamadı.... Ürkütücü
gelirdi bir zamanlar sonsuz uykuların yatakları bana. Biliyor musun bir
yandan ayaklarım geri geri gelirken yanına
bir yanım kıvrılıp yatıvermek istiyor mermer taşlara. Anılarımı da
örttüm mü yorgan niyetine üzerime, kimse dokunmasın
istiyorum seninle dolu sensizliğime...Cevap veremesen de sana
dökülüyor tüm acılarım hala...Teninin sıcaklığı yok
buz beyazı taşlarda. Ama olsun anneciğimin yatağı ya...Mezar taşları
bile yumuşacık geliyor anne sıcaklığıyla... Ah
annem ah...Hıdrellez yaklaşıyor bak! Hani taştan evden yapardık seninle
zambak kokulu gecelerde. Çakıl taşlarına yazardık
düşlerimizi...Oysa tüm hayallerim eksik şimdi...Katıksız
karşılıksız, çıkarsız seven en kutsal sevgili -ki adı anne
yüreği- götürdü yanında
küçücük bir kız çocuğa ait günahsız
meleği...Sen masumiyetim sen yargılamadan dinleyenim, sen yüreği anne sevgisiyle dolu gerçeğim...Gittin...Artık ben gerçek değilim... Yazabildiklerim;
yazamadıklarım ve yazamayacaklarımın yanında o kadar az ki... Cüce
gibi görünüyor dev acımın yanındaki kelimeler...Ne
anlatsam, ne söylesem boş... Güneşlerin doğduğu evrende
seninle kavuşmaya dair umutlarım gri lekelerle dolu
loş... Rahat uyu canözüm annem, hayat katanım,
ömrünü adayanım...Elle tutulur, gözle
görülür olmasa da; kızının yüreğinde capcanlı
yaşıyorsun hala...Anılarınla, @nalığınla sonsuza dek olacaksın
yanımda...
yazamadıklarım ve yazamayacaklarımın yanında o kadar az ki... Cüce
gibi görünüyor dev acımın yanındaki kelimeler...Ne
anlatsam, ne söylesem boş... Güneşlerin doğduğu evrende
seninle kavuşmaya dair umutlarım gri lekelerle dolu, loş... Rahat uyu
canözüm annem, hayat katanım, ömrünü
adayanım...Elle tutulur, gözle görülür olmasa da;
kızının yüreğinde capcanlı yaşıyorsun hala...Anılarınla, YASAK
KELİMEığınla sonsuza dek olacaksın yanımda... Canım
annem...Ortaçağın tam göbeğindeki bir kadının puslu bir
geceden, lüle lüle perukaları, ihtişamlı kıyafetleriyle , ne
olduğu hakkında hiçbir fikri olmadığı uzay gemisinin
içine düşüvermesi gibi yaşıyorum senden sonraki
hayatımı...Yanlış yerdeyim, yanlış zamandayım... Yabancıyım bu
karmaşaya.Tanıdık
alışıldık bir çift gözle buluşmak istiyor
gözlerim...Hani yeşilin en güzelini çalan
doğadan...Hani gülünce yaprak yaprak
ağlayınca yağmur olan... Hani güzel yüzünü
taçlandıran...Tüm bakışlar yabancı, tüm bakışlar
soğuk...Sıcaklığına muhtacım annem...Buzdan duvarlar var aramda
güzel olan her şeyin kattığı anlamlarla... Yaşam
saatim tam iki yıl önce tuhaf bir şekilde durdu...Hareket eden
akrep peşindeki yelkovan tıkır tıkır işliyor işlemesine ama ben takılı
kaldım Nisanın Yirmibeşinde...Bir hastane odasında yitirdim zaman adına
bildiğim ne varsa. Kaçınılmaz olduğunu bildiğim ama hep
yadsıdığım bir yolculuğa uğurladım seni...Hem en kısa hem en uzun
vedamın adresi oldu acılara alışkın bir hastane odası. Kimbilir
kaç kez son perde indi sahneye o dört duvarda. Kimbilir
kaç film şeridi son kez serildi gözlerin önüne
son gösterinin hüzünlü edasıyla.Oysa sana anlatacak
ne çok şeyim vardı... Küçücük bir kız
çocuğuyum ben kaç yaşına gelirsem geleyim. Kızlar sadece
annelerinin gözünde büyümez... Bir saniyede yaşlı
bir kadın oldum ben. Yıllardır dillendirmekte güçlük
çekiyordun belki içindekileri ama dinliyordun annem dinliyordun beni. Onunla yetinmeyi öğrenmişken ben, sağır-dilsiz bırakıp gittin beni... Binbir
başlı ölüm canavarı dört bir koldan kuşattı beni.
Kulağıma çalınan her ölümde yeni baştan geri
dönüyorum o lanetli bahar gününe...Sen
çiçeklere yakışırdın güzel annem
bahçendeki çiçekler kadar yakışırdın doğaya...
Toprak çiçeğin yuvasıdır bilirim ama, seni
üşütür diye korktum yağmurlu ilkyazda...Ateş
gerçekten düştüğü yeri yakarmış annem. Kavruldum dağlandım, eridim yokluğunun yangınında... Acılar
da eskir diyordu insanlar bana...Küllenir yangın yerleri
zamanla.Kendini yenileyen, yenilendikçe büyüyen bir
acı yuvalandı bağrımda. Kimi zaman kabusların kara boşluğunda kimi
zamansa mutlulukların en zirvesinde hiç umulmadık bir anda
“ben burdayım” diyor annesizliğim
bana...Ölümün kıyısında oturuyorum bazen. Ayaklarımı
sallandırıyorum yokluğa. Gerçeği boğmak istiyorum kül rengi
sularda hayallerim doğsun istiyorum yeniden dünyama. Hani senin gül yanaklarından öptüğüm
gıdıklarken senden fazla güldüğüm bedenini yeniden
katsın dünyama. Gerçek gülüşler bir daha uğramadı
bana. Her kahkahamın bir köşesinde gözyaşım vardı. Benden
başka hiç ama hiç kimse bunu anlamadı.... Ürkütücü
gelirdi bir zamanlar sonsuz uykuların yatakları bana. Biliyor musun bir
yandan ayaklarım geri geri gelirken yanına
bir yanım kıvrılıp yatıvermek istiyor mermer taşlara. Anılarımı da
örttüm mü yorgan niyetine üzerime, kimse dokunmasın
istiyorum seninle dolu sensizliğime...Cevap veremesen de sana
dökülüyor tüm acılarım hala...Teninin sıcaklığı yok
buz beyazı taşlarda. Ama olsun anneciğimin yatağı ya...Mezar taşları
bile yumuşacık geliyor anne sıcaklığıyla... Ah
annem ah...Hıdrellez yaklaşıyor bak! Hani taştan evden yapardık seninle
zambak kokulu gecelerde. Çakıl taşlarına yazardık
düşlerimizi...Oysa tüm hayallerim eksik şimdi...Katıksız
karşılıksız, çıkarsız seven en kutsal sevgili -ki adı anne
yüreği- götürdü yanında
küçücük bir kız çocuğa ait günahsız
meleği...Sen masumiyetim sen yargılamadan dinleyenim, sen yüreği anne sevgisiyle dolu gerçeğim...Gittin...Artık ben gerçek değilim... Yazabildiklerim;
yazamadıklarım ve yazamayacaklarımın yanında o kadar az ki... Cüce
gibi görünüyor dev acımın yanındaki kelimeler...Ne
anlatsam, ne söylesem boş... Güneşlerin doğduğu evrende
seninle kavuşmaya dair umutlarım gri lekelerle dolu
loş... Rahat uyu canözüm annem, hayat katanım,
ömrünü adayanım...Elle tutulur, gözle
görülür olmasa da; kızının yüreğinde capcanlı
yaşıyorsun hala...Anılarınla, @nalığınla sonsuza dek olacaksın
yanımda...
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz