Sitemizden yararlanmak ve bu ailenin bir parçası olabilmek için lütfen üye olunuz!
Ölme Nolursun ..! Uyeols10

Join the forum, it's quick and easy

Sitemizden yararlanmak ve bu ailenin bir parçası olabilmek için lütfen üye olunuz!
Ölme Nolursun ..! Uyeols10
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Ölme Nolursun ..!

Aşağa gitmek

Ölme Nolursun ..! Empty Ölme Nolursun ..!

Mesaj tarafından «W�bM@§Të®» Paz Kas. 15, 2009 9:30 pm

Ölme Nolursun ..! (17 Ağustos Depreminde Yaşanmış Bir Hikaye Çok Etkileyici Tavsiye )



Karla
kaplı kaldırımda kayıp düşmemek için ağır ağır
yürürken birkaç gündür diline doladığı
Manga&Göksel Dursun Zaman isimli şarkıyı mırıldanıyordu..
“Her sabah doğan güneş bir sabah doğmaz oldu, elleri
ellerimden kayıp giden yıldız oldu..” ve tekrar başa
dönüp “Her sabah doğan güneş bir sabah doğmaz
oldu, elleri ellerimden kayıp giden yıldız oldu..” ve tekrar
başa, tekrar başa..

Metro’dan evine kadar olan o mesafede hep aynı
bölümü tekrarladı.. Gözyaşları öyle
güçlü bir şekilde dış dünyaya açılma
gayreti içerisinde olsalar da odasına kadar sabredebildi..

Odasının ışığını yakmadan koltuğuna oturdu ve sessiz
hıçkırıklarla ağladı.. En son 1999 yaz mevsiminde bu kadar yoğun
ve güçlüydü yanağından süzülen
yaşlar..Bir süre sonra odasının soğukluğuyla kendisine geldi,
sigarasını yaktı, bilgisayarını açtı ve yazmaya başladı;



“Yıllarca hep O’nu bekledim, mutlaka gelecekti
çünkü O’da beni bekliyordu.. Biliyorduk bir
gün bir şekilde karşılaşacaktık ve ilk karşılaştığımızda bulduk
diyecektik.. Bu derece emindim ve yıllarca “ acaba O mu? “
diyerek başka ellerde, başka gözlerde, başka dudaklarda onu
aradım.. Üniversite yıllarımdı ve bir sonbahar gününde O
geldi.. Muhteşem güzelliğiyle, zekasıyla ve adına da çok
yakışan göz alıcı ışıltısıyla “Güneş” bir
gün geldi.. Öyle derin, öyle sevecen, öyle
harikulade bir şekilde geldi ki ve öyle ışık saçıyordu ki
gözleri, geçmişimdeki tüm karanlıkları dahi
aydınlattı.. Artık sabah doğan akşam batan güneşe ihtiyacım yok
diye düşünmeye başlamıştım.. Güneş’im her şeye
yetecekti, beni ısıtacak aydınlatacaktı.. Birbirimizi tanımak tanıtmak
için hiç uğraşmadık çünkü dediğim gibi
biz birbirimizi bekliyorduk, tanıyorduk.. Ve her şey o kadar
güzeldi ki birlikteyken, biraz ayrı kalsak o muhteşem dakikaları
çok özlüyorduk.. Artık yetmiyordu birkaç
saatlik görüşmeler, bunu anlamıştık.. Birlikte uyuyup
birlikte uyanmak nedir bunu da yaşamıştık ama bir-iki günle
yetinmemiz artık olanaksızdı.. Birlikte yaşlanmalıydık, buna
inanmıştık.. Güneş ve ben.. “Birde oğlumuz olsun adını
Kurtuluş koyalım” teklifimi öyle tebessümle karşılamış
ve o kadar tatlı boynuma sarılmıştı ki o an şu birkaç yıl hemen
bitsinde mezun olup sonsuzluğa imza atalım istedim..”

* * *


“1999 baharı her şeyi ile muhteşem bir şekilde Güneş ile
birlikte geçti gitti ve sıcaklığı ile bunaltan yaz mevsimi
geldi.. O zamanları daha çok Beşiktaş ve Ortaköy’deki
sahildeki çay bahçelerinde değerlendirdik. Ve asla
vazgeçemediğimiz hafta sonu ada turlarımız, fayton..
İyi hatırlıyorum çok sıcak bir Pazartesi akşamıydı, Beşiktaş
sahilde küçücük taburelerin olduğu salaş
çay bahçesinde (Şu sıralar Barbaros Hayrettin Paşa
iskelesi olarak adı geçen iskelenin yanı) çaylarımızı
yudumlarken bir anda Güneş’e bir şeyler olmuştu. Rengi
solmuş, durgunlaşmış, ışıltısı yok olmuştu..



-Neyin var Güneş? Bir anda durgunlaştın seni hiç böyle görmemiştim?



-İçime bir sıkıntı saplandı, ilk defa bu denli bir şey oluyor bu
yüzden tarif edemiyorum nedenini çözemiyorum..



-Kalkalım mı? Yürüyelim ister misin?



-Hayır, sen burayı çok seviyorsun.. Kalalım ve sadece beni sevdiğini söyle..



-Sen normal değilsin Güneş, öyle ise bende normal olmayacağım..



Ayağa kalktım ve her zaman tamamı dolu olan çay
bahçesindeki ve çevresindeki insanlara aldırmadan
bağırabildiğim kadar bağırdım “SENİ SEVİYORUM..!” Şok
olmuştu. Ellerinden tutup ayağa kaldırdım ve sımsıkı sarıldık.
Gülenler de oldu alkışlayanlar da.. Hiç aldırmadan sarıldık
ve sonra yüzüne baktığımda parıl parıl parlıyordu
Güneşim, kendine gelmişti.. Sonra çay bahçesinden
ayrıldık, yolu uzundu, Beşiktaş’tan Avcılar’a gidecekti bu
yüzden geç olmadan onu evine uğurladım.. Ben de evime
gitmek için otobüste bir cam kenarına oturdum, camda onun o
hali beliriyor içim ürperiyordu.. Ne olmuştu acaba?
düşüncesi içinde evime ulaştım. Odamda masamın
üzerine O’nun yerleştirdiği ve ikimizin yan yana olduğu
resim vardı. Alıp uzun uzun O’na baktım.. O’nun o muhteşem
tatlılığına daldım ve bir süre sonra telefonum çaldı;



-Ben evime geldim özlediğim.



-İyisin di mi?



-Nasıl iyi olmam ki çay bahçesinde yaptığından sonra. Eve
gelene kadar düşündüm ve karar verdim. Sen delisin ve
ben bir deliyi seviyorum..



-Deliyim evet aksini hiç iddia etmedim ki.



Sonra birkaç hoş söz ve gülüşmeler eşliğinde
telefon görüşmemizi bitirdik. İçim rahatlamıştı ve
neşeli şekilde salona geçtim. Neşeli halim televizyona konsantre
olmuş ev arkadaşımın da gözünden kaçmamış olacak ki
sordu;



-Hayırdır yüzünde güller açmış..



-Güller güneşi severler bilirsin.



-Ha o mesele, bu arada benim yarın doğum günüm bilesin.



-Nasıl yarın?



-Eee 17 Ağustos işte..



-Tamam yapacakların belli. Pasta, kola, mum falan al, akşam sen mumları
üflerken resmini çekerim, sonra doğum günün kutlu
olsun derim. Nasıl ama?



Salonda bu neşeli sohbet ile saat baya ilerlemişti. Odama gidip
yatağıma uzandığımda saat 00:30 civarıydı.Karışık düşünceler
içerisinde uykuya daldım. Derken gecenin sessizliğini yırtan
telefonumun sesi ile ansızın uyandım, arayan O idi;



-Bilirsin sana kıyamam, bu saatte asla aramam uyandırmam seni ama sesini duymak istedim.



-Güneş, bak bana doğruyu söyle neyin var?



-Yemin ederim bilmiyorum, tek bildiğim uyuyamadığım.Ve bir de sesini duymak zorundaydım.



-Nasıl zorundaydım? Nedir bu? Ne olur söyle? Neyin var Güneş?



-Bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum…



-Bak aklından tüm kötü düşünceleri at ve uykuya dal, yarın bu konuyu mutlaka konuşacağız..



-Tamam hayatım, seni seviyorum, iyi uykular.



-Bende seni seviyorum Güneşim.. iyi uykular.



Aklım iyice karışmıştı, yarın ne olduğunu mutlaka öğrenmeliydim.
15-20 dakika tavana bakarak düşüncelere daldım.. Derken ondan
bir mesaj geldi.. “Beni hiç bırakmayacaksın di mi?
Hiç bir şey bizi ayırmayacak di mi?” “O nasıl
söz Güneş’im, sen bir sabah doğmasan zifiri karanlıkta
ben yaşayabilir miyim sanıyorsun? Seninleyim ve bizi ancak
ölüm ayırabilir, başka bir neden asla olamaz..”



Mesajı gönderdiğimde O’nun artık rahatça
uyuyabileceğini düşünürken o da neydi??? Çok
derinden çok garip bir gürültü. Nedir bu??
Yataktan kalkamıyorum. Olağandışı bir sarsıntı.. Nedir bu
Allah’ım!! Neler oluyor? Güneş.. Güneş..
Deprem..!?!?!?! Nasıl bir şeydir bu, kendimi sokağa atmalıydım..
Yatağımın yanındaki telefonu iradem dışında alarak kapıya doğru
yöneldim.. Yürüyemiyordum, her yer sallanıyor
durmuyordu.. Apartman boşluğuna ulaştığımda herkeste bir panik, ev
arkadaşımın gözlerindeki dehşet, bağrışmalar, çocukların
ağlamaları.. Merdivenlerde korku dolu gözler, anında kesilen
elektrik, her yer kapkaranlık.. Uzun süren sarsıntı yeni durmuştu
ve caddeye fırladığımda herkes oradaydı.. Ailem?? Güneş..??
Güneş’i aramalıydım, ailem uzaktaydı, orada
hissetmemişlerdir bile diye düşünerek Güneşi aramalıyım
dedim.. Güneş.. Güneş.. Aç telefonu!! Lanet olsun!
Güneş aç telefonu! Sonra lanet olası şebeke problemleri..
Güneşe ulaşmalıydım, komşumuz Kemal Abi, arabasını istediğimde o
korku-panik halinde hiç düşünmeden “Al ama
anahtar yukarıda kaldı” dedi.. İçimdeki o korku
öylesine yok olmuştu ki, direk herkesin uzak durduğu apartman
boşluğundan Kemal Abinin dairesine ulaştım.. Aşağıya fırladığımda
herkesin yüzünde o kapkara korkuyu yeniden gördüm..
Arabaya bindim ve gidebileceğim en kestirme yollardan Avcılar’a
doğru yola çıktım.. Ne kadar sürdü bilmiyorum sonunda
Güneş’in oturduğu evin sokağına ulaştım. Sokağın başında bir
panik.. Arabadan indim ve kalabalığı yararak o sokağa girdim. Sokağın
diğer ucuna yakın, açık mavi mozaiklerle kaplı bir binaydı..
Koştum.. Olamazdı, bina yoktu, vardı ama yoktu..Yedi katlı bu bina
yıkılmış beton enkazına dönmüştü.. Çıldırmak
üzereydim.. Güneş diye haykırıyordum.. Hiçbir yerden
O’nun sesi gelmiyordu.. Etraftaki insanların içinde onu
aradım.. Yoktu, hayır o enkazın altında olamazdı.. Güneşim orada
olamazdı..! Panik içinde bağırmaya devam ettim. Enkaz
üzerine doğru çıkarak elime geçen tüm taş
parçalarını, kiremitleri sokağa doğru fırlatıyordum.. Bir polis
memuru yanıma yaklaşarak “Sabaha doğru kurtarma ekipleri gelecek,
onlar gelene dek enkazın üzerinde yapacağınız bilinçsiz
hareketler enkaz altında yaşama şansı olanların bu şanslarını
azaltabilir..” diyerek koluma girdi ve beni enkazdan 10 metre
uzakta bir kaldırım üzerine oturttu.. Hayır Güneş’e bir
şey olmuş olamazdı.. Yaşayacaktı, o muhteşem güzelliği ile karşıma
oturup gülümseyecekti bana..



* * *



Sabah kurtarma ekipleri geldi, Güneş’i kurtaracaklardı..
Gücümün sonuna dek kurtarma ekiplerine yardım ettim ama
olmuyordu.. Yedi katlı binanın ikinci katında yaşıyordu Güneş ve
bina olduğu yere çökmüştü.. Kurtarma ekibi
olağanca hızıyla çalışıyordu. Saatler ilerledikçe herkes
umudunu yavaş yavaş yitiriyordu. Ben ise O’nun beni asla
bırakmayacağını biliyordum. Ellerim beton kütlelerini kaldırmaya
çalışmaktan parçalanmıştı ama yorgunluk hiç
hissetmiyordum.. Sesimin kısılmış olmasına rağmen tüm
gücümle bağırmaya çabalıyordum.. Ve bu çabalar
içerisinde çok uzun saatler geçti.. Tehlikeli
saatler gelmişti ve artık herkes bu saatten sonra yaşaması mucize
olacaktır şeklinde mırıldanıyordu.. Ve yaklaşık 40 saat sonra bir
hareketlenme oldu enkaz çevresinde. Kurtarma ekipleri elleriyle
birbirlerine işaretler yapıyorlar, ben ise ne olduğunu anlamaya
çalışıyordum.. Hemen enkazın üzerine gittim.. Oradaydı..!
Güneşim oradaydı..! Sadece saçı ve biraz da sırtı
görünüyordu ve üzerinde geçmişte benim olan
ve bundan bir ay önce o istediği için ona hediye ettiğim
t-shirtüm vardı. Hiç sesi çıkmıyordu, kimseye yanıt
vermiyordu. O sıra birkaç makine ile onu çıkartmak
için betonları kaldırdılar, beton demirlerini kestiler.. Bu iş
1-2 saat sürdü ve sonunda ekipten birkaç kişi sakince
O’nu yukarı doğru çekip bir sedyeye yatırdılar.
Güneşim diye haykırarak eğildim O’na doğru. Gözleri
kapalıydı, hiçbir yaşam belirtisi göstermiyordu ama hala o
ilk gördüğüm günkü parıltısını
saçıyordu, hiçbir yara izi yoktu.. Ekipten doktor
olduğunu söyleyen adam O’na doğru eğildi.. Ve kısa bir
süre sonra adamın yüzü bir anda beton griliğine
büründü.. Hayır kötü bir şey
söylememeliydi.. Hayır Güneş’im ölmüş
olamazdı..



Adam titreyen sesi ile bir elini omzuma ko***** “O’nu
kurtaramadık evladım..” dediğinde Güneş’e doğru eğilip
sımsıkı sarıldım bir eli kolyesine kenetlenmiş cansız bedenine..
Sonrasını ise hatırlamıyor belki de hatırlamak istemiyordum..”



* * *



Geçen 6,5 senenin birikimini ilk defa yazıya döküyordu
adam ve gözyaşlarının ıslattığı yanağı parlıyordu florasan
ışığında.. Şarkının şu sözleri ise her şeyi ile O’nu
yaşatıyordu odasının her tarafında.. “Her sabah doğan güneş
bir sabah doğmaz oldu..Elleri ellerimden kayıp giden yıldız
oldu..” “Giderken bıraktığın bütün renkler siyah
oldu..” Ve yeniden O’nu son gordüğü anı
hatırlıyordu ; Güneş’in cansız bedenine sarıldığında,
Güneş’in bir eli kolyesine kenetlenmiş, diğer eli ise
sımsıkı cep telefonunu sarmıştı.. Cep telefonunu Güneş’in
avucundan çekip aldığında telefonun ekranındaki,
Güneş’in o felaket gecesinde sevdiğine cevap olarak yazdığı
ama belli ki göndermeye fırsat bulamadığı “Bizi
ölüm bile ayırmasın..” cümlesine cevap verircesine
“Güneş’im, bizi ancak ölüm ayırır demiştim..
Yanılmışım Güneş’im..! Yanılmışım..! Hala bendesin
Güneş’im..” diye bağırarak hıçkırıklarla
ağlıyordu.. 17 Ağustos 1999 Saat 03:02’deki büyük
depremde doğa, bir bedeni diğer bedene işte bu şekilde taşıyordu..
«W�bM@§Të®»
«W�bM@§Të®»
• ±±«[«W�bM@§Të®»]»±±
• ±±«[«W�bM@§Të®»]»±±

Ruh Halim: : 11
Bugün Melekmisin $eytan mI? : 2
Hangi TakIm: : 1
Cinsiyet : Kadın
Mesaj Sayısı : 364
Points : 1095
Kayıt tarihi : 05/09/09
Nerden : ALmanya

http://yagmurumforumu28.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz