Sitemizden yararlanmak ve bu ailenin bir parçası olabilmek için lütfen üye olunuz!
Rüyalarla gelen buluşlar Uyeols10

Join the forum, it's quick and easy

Sitemizden yararlanmak ve bu ailenin bir parçası olabilmek için lütfen üye olunuz!
Rüyalarla gelen buluşlar Uyeols10
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Rüyalarla gelen buluşlar

Aşağa gitmek

Rüyalarla gelen buluşlar Empty Rüyalarla gelen buluşlar

Mesaj tarafından «W�bM@§Të®» Paz Kas. 01, 2009 12:08 am

Modern Atom Teorisi Nasıl Keşfedildi :
Niels Bohr adlı bir yüksek okul öğrencisi genç, şöyle bir rüya görür :
“Kendisi,
güneşin kızgın gazlarla dolu merkezinde duruyor ve gezegenler,
ince ipliklerle bağlı oldukları güneşin etrafında
dönüyorlardı. Her gezegen Bohr’un yakınından
geçerken bir de düdük çalıyordu. Sonra yanan
gazlar soğuyup katılaştı, güneş ve gezegenler uzaklaşıp gitti ve
Bohr uyandı. Bu rüya, güneş sistemi ile atom yapısı arasında
bir benzerlik olduğunu gösteriyordu. Böylece, atomun ilk
modern tablosu ortaya çıktı. Ortada bir çekirdek
(nucleus) ile bunun etrafında dönen elektronlar... Yani modern
atom teorisi, bir rüya ile başlamış oluyordu.”



Rüya Bir Başka İlim Adamının Yardımına Koşuyor :
19.
Asrın ortalarında ilim adamlarını hayrete düşüren bir olayın
hikayesi bilim tarihinin sayfalarında yerini aldı. Kimya ilminde
büyük bir adımın atılmasına yol açan olay, Alman
kimyacısı Friedrich August Kekule’nin rüyasıydı.
1850
yıllarında İngiltere’nin sisi eksik olmayan şehri Londra’da
çalışmalarını sürdüren Kekule, yorgun argın
laboratuarından oteline dönerken otobüste uyuyakaldı. Ve
biraz sonra da rüya görmeye başladı. Rüyasında atomlar
zıplayıp oynayarak karşısında dans ediyorlar, bazıları da elele verip
zincir şeklinde bir halka meydana getiriyorlardı.
Arabanın fren
yapmasıyla Kekule uyandı. Fakat rüyası ona çok şeyler
öğretmişti. Gördüklerini formül haline getirip
defterine kaydetti. Rüyadan yaralanarak ortaya attığı teori ile
meşhur oldu ve kimya ilminde de büyük bir hamlenin
öncülüğünü yaptı.
Aradan 15 sene
geçti. Bir kış günü Kekule, çalışma odasının
şöminesinde yanan odunların çıtırtısını dinlerken
uyuyakaldı ve yine rüya görmeye başladı. Yine rüyasında
atomların hoplayıp zıplayarak dans etmekte olduğunu ve onları birbirine
kenetleyen zincirlerin de birer yılana benzediğini gördü.
Sonra yılanlardan biri aniden dönerek kendi kuyruğunu ısırdı. Bu
esnada da Kekule uyanıverdi.
Böylece karbon atomlarının
zincirler şeklinde halkalar meydana getirebileceğini rüya
sayesinde fark edebilmişti. Bunun sonucu olarak iç yapısı
çözümlenemeyen benzinin yapısı anlaşıldı.


Dante ve İlahi Komedya :
Dante’nin
oğlu J. Alighieri, babasının meşhur “İlahi Komedya” adlı
eserinin parçalarını toplarken 13 şarkısını bulamıyor.
Bütün aramalar boşa çıkıyor. Bir gece rüyasında
babasını beyazlar giymiş bir vaziyette görüyor.
Dante’nin başında bir ışık, oğlunu hayatında iken oturduğu kendi
odasına götürüyor. Eski zaman evlerinin karmakarışık
dolapları ile arada kaybolmuş duran, hiç de dolap hissi vermeyen
gizli bir yerde bu şarkıların durduğunu gösteriyor. Ertesi
gün, rüyasında gördüğü yeri arayıp bulan
Alighieri, kayıp olan 13 şarkıyı orada bulur.

Bir Operanın Bestelenişi :
Richard
Wagner “Tristan ve İsolde” adlı operasının çok
beğenilmesi, olağanüstü bulunması ve kendisine yapılan
iltifatlar karşısında samimi bir arkadaşına şu itirafta bulunur :
“-
Kıymetli dostum. Bu opera benim dehamın eseri değildir. Rüyamda
gördüğüm ve işittiğim sesleri uyanır uyanmaz nota ile
tespit ettim. Beğendiğiniz bu müzik, rüyalarımın sesidir.
Benim zavallı kafam, böyle bir harikayı asla isteyerek ve
düşünerek bulamazdı.”
Yine Wagner, meşhur
“Rhinegold” operasını tamamlamış fakat bir
bölümünü zihninde tasarladığı gibi
besteleyemediğinden rahatsız oluyordu. Nihayet bir gece uykuya dalmak
üzere ilen gördüğü rüyadan faydalanarak
eserini istediği şekilde tamamlamayı sonunda başardı.


Şeytan Sonatı :
Modern
keman yayının mucidi G. Tartini, rüyasında Şeytan’a esir
olduğunu görmüştü. Gene bu rüyada Tartini şeytan
ile alay etmek üzere, ona bir keman vermişti. Fakat ne görse
beğenirsiniz : Şeytan en derin hayallerin bile meydana getiremeyeceği
kadar güzel bir sonat çalıyordu. Tartini uyanınca bu
müzikten hatırladığı kadarını yazarak, “Şeytan Sonatı’
nı meydana getirdi. Tartini bu rüya hikayesini 1766’da
astronom Joseph Lalande’a anlatmıştı.
Beethoven, Mozart,
Schumann ve Saint-Saens gibi ünlü kompozitörler,
bestelerinin bir kısmını rüyalarında görerek notaya
almışlardır.
İcat edici rüya görenler, rüyada
gördükleri şeyleri ya doğrudan doğruya kullanmakta veya
onlara sembolik bir anlam vermektedirler.

Şairin Rüyası :
Şair
Coleridge, Kubilay Han’la ilgili bir kitabı okumakta iken uykuya
dalmıştı. Üç saat kadar iskemlesinde öylece uyudu ve
bu sırada rüyasında 200-300 satırlık bir şiir yazdığını
gördü. Bu rüyada, şiirle ilgili hayaller maddeleşmiş
olarak belirmişti. Coloridge uyanır uyanmaz rüyadan hatırladığı
satırları yazmaya başladı. Bu sırada bir ziyaretçi geldi., bu
nedenle çalışmalarına bir saat ara vermek zorunda kaldı. Sonra
rüyanın kalan kısmını yazmak istedi, fakat o satırları unutup
gitmişti. İşte Kubilay şiiri böyle meydana geldi.


Korkulu Rüyanın Hayırlı Neticesi :
Mühendis Elias Howe, uzun çalışmalar sonunda dikiş makinesi yapmayı başardı.
İlk
yaptığı iğnelerde delik, iğnenin ortasında idi. Fakat, iğne
üzerindeki deliğin uygun yere açılmayışı istenilen sonucu
vermiyor, ve bunun sonucu olarak dikiş dikmek de mümkün
olmuyordu. Howe, gece gündüz beynini buna yoruyor ama bir
çıkış yolu bulamıyordu.
Bir gece rüyasında vahşi bir
kabilenin eline esir düştüğünü gördü.
Kabile reisinin önünde iğnesiz bir dikiş makinesi duruyordu.
-Elias Howe ! diye kükredi kabile reisi. Sana bu makineyi derhal tamamlamanı emrediyorum, aksi halde öleceksin!..
Zavallı
Elias’ın dizlerinin bağı çözüldü, elleri
titremeye başladı ve yüzünden soğuk bir ter boşandı.
Düşünüyor, taşınıyor, makinenin bu parçasındaki
eksikliği bir türlü gideremiyordu. Öyle gerçek
gibi görünen bir rüyaydı ki, uykusunda avazı
çıktığı kadar bağırdı. Esmer tenli cengaverler, onu
ölüm meydanına doğru götürmeye başladılar.
İnsan
boyunu aşan, yere çakılı kalın gövdeli bir kazığa sıkıca
bağlanan Howe her şeyin bittiğini anladı. Kendisinin bile anlayamadığı
bir takım dualar mırıldanmaya başladı.
Sonra reisin gök
gürültüsünü andıran bir sesle
“öldürün” dediğini duydu.
Yerli muhafızın
mızrakları gövdesine saplanmak üzere havaya
kalktığında,birden bir şey fark etti. Mızrakların ucunda bulunan
göz şeklindeki delikler, düşünüp de bir
türlü keşfine eremediği dikiş iğnesinin ta kendisiydi.
Mızraklar tam göğsüne saplanırken uyandı.
Hemen laboratuarına koşan Howe, böylece rüyası sayesinde dikiş iğnesini de bulmuş ve makinesini çalıştırmıştı.


Dickens rüyasını şöyle anlatıyor:
“Rüyamda,
sırtında kırmızı bir şal olan bir hanım gördüm. Arkasını
dönmüştü. Bana doğru döndüğünde onu
tanımadığımın farkına vardım. ‘Ben Bayan Napier’im
dedi’. Ertesi sabah uyandığımda giyinirken bu saçma
rüyayı düşündüm. Çok belirgin ancak
hiçbir anlamı olmayan bir rüyaydı. Neden Bayan Napier?
Ömrümde Bayan Napier diye birini hiç tanımamıştım. O
gece kütüphanede kitap okudum. Az sonra Bayan Boyle ve
ağabeyi geldiler. Yanlarında kırmızı şallı genç bir bayan vardı.
Onu bana Bayan Napier olarak tanıttılar.” Dickens’ın
anlattığı türden rüyaların genelde çok belirgin olarak
kendilerine özgü bir yanı vardır
«W�bM@§Të®»
«W�bM@§Të®»
• ±±«[«W�bM@§Të®»]»±±
• ±±«[«W�bM@§Të®»]»±±

Ruh Halim: : 11
Bugün Melekmisin $eytan mI? : 2
Hangi TakIm: : 1
Cinsiyet : Kadın
Mesaj Sayısı : 364
Points : 1095
Kayıt tarihi : 05/09/09
Nerden : ALmanya

http://yagmurumforumu28.yetkinforum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz